RENK

Renk, maddenin ışık üzerinde etkinme tarzından başka bir şey değildir. Tyndll’ın anlatımına göre ışığın uğradığı işlemin sonucudur. Çeşitli ışık kaynakları farklı ışınımlar yaydığına göre bir cismin rengi kendini aydınlatan ışık kaynağı ile değişir. Örneğin; nesnelerin gün ışığında ve elektrik ışığında değişik renkte görünmesi bundan ileri gelir. Mavi bir nesne karanlık bir odada mum ışığı ile aydınlatılırsa, mavi olarak değil de solgun beyaz bir renkte görünmektedir. Saydam cisimlerin sadece bazı ışınımları geçiren filtre rolü oynaması da bu yüzdendir ve yayılan ışığın rengi, cisimlerden geçen ışınımlara bağlıdır.

Renk konusu Fizik, Fizyoloji, Psikoloji ile tüm plastik sanatları ilgilendirmektedir. Fizik, ışığın radiant enerjisini inceler. Bu enerji sayesinde, varlıklar fiziksel karakteriktistikleri ile objektif olarak algılanır. Kimya biliminin bir kolu ise, pigment teorisi ile ilgilenerek renk çeşitlerini, onların kimyasal yapılarını inceler.

Psikoloji ise renklerin göz ve beyin yapısındaki sinirlerde meydana getirdiği dektrokimyasal aktiviteleri inceleyip, renklerin varlığını (viznel, görsel) bir deneyim olarak kabul eder. Renkler üzerinde bu üç ayrı açıdan yapılan bütün çalışmalar hiç kuşkusuz renk sorunlarını ortaya çıkarmakta ve bunların çözümü ise plastik sanatların bütün dallarında çalışan sanatçıların en önemli uğraşıları haline gelmektedir.

Psikolojik açıdan bakılınca renk, algılanan objenin bir parçası olup deneylerinizle üç ayrı görünümünü saptayabilirsiniz.

  1. Film renkleri; spektroskop da görülen renkler gibi olup, aynı mavi bir yüzeyde veya gri bir gökte algılayabilirsiniz. Burada renklerin bize uzaklığı kesin olmayıp süngerimsi kalitesi olup, kesin bir tekstürü yoktur. Bu renkler bakınca seyirci adeta kendini onun içinde hisseder. Film renkleri obje üzerinde görünmezler.
  2. Volume renkleri; Transparan (saydam) cisimlerde görülen renklerdir. Şarap veya camda olduğu gibi bu renkler yer aldıkları üç boyutlu boşluğun içinden geçip yayılırlar. Aydınlatılmış bir bulut kümesinde olduğu gibi.
  3. Yüzey renkleri; Objenin yüzeyinde görünüp objenin tekstürünü alırlar. Bu renkleri algılayan göz, rengin oluşturduğu yüzeyin arkasına geçemez. Renk düzlemi algı organımıza belli bir düzeyde direnç gösterir. Saydam olmayan bulutların üzerinde bazen bu renkleri izleyebiliriz.
  4. Lustre (parlaklık); Renklerin parlaklık dereceleri olup, yüzey renklerinin parlaklığını arttırır. İpek parlaklığı, seramik parlaklığı, metal parlaklığı (cila) gibi.
  5.  Metalik renkler; Algılanan obje yüzeylerinin arkasındaymış gibi etki yaratırlar. Metal objelerde parlak ve parlak olmayan cilasız yüzeyler kesinlikle ayrılırlar.
  6. Luminosit (floresan, Aydınlık, Işıklı); Renklerin parlaklığı arttırılınca, aydınlatma özelliği de artar. Floresan renkler bu bakımdan film renklerine ya da volüme renklerine benzerler. (alev vb.) Çevresindeki objeler arsında renk ve ışık bakımından dikkati çeken objelere parlak objeler diyoruz.                           

Sanatçılar genellikle yüzey renkleri ile çalışırlar. Ancak saydam, floresan ve film renklerini yerinde ve zamanında kullanmak zorundadırlar.

Her rengin üç değişken özelliği vardır.

  1. Hue; Bir rengin kırmızıdan kahverengine, sarıya, yeşile dönüşmesi ve rengin değişik dalga boyları oluşturması anlamındadır. Hue renkleri 150’ye yakın olup prizma renklerinden daha fazladır. En kısa dalga boyu kırmızı renk grubundaki renklerde toplanır. Ondan sonra sarı, yeşil, mavi ve viyolet gelir.
  2. Psikolojik ana hue; Bunlar birbirlerine benzemezler. Mavi, yeşil, sarı ve kırmızı. Bu psikolojik özellik ana renklerle karıştırılmamalıdır.

Saturasyon rengin aralığı demektir. Bir rengin saturasyonu onu çevreleyen aynı parlaklıktaki diğer renklere göre değişir. Örneğin kırmızı; Mavi ve yeşil grubunda arınmış, aynı kırmızı kendi grubunda ise arınmamış olarak algılanır.

  1. (Ziyadar) Işıklı bir rengin parlaklığı yani ( siyahtan – beyaza ) ya da karanlıktan en aydınlık duruma gelmesinde oluşan değişikliklerdir. Işıklı ve parlaklık terimleri aynı anlamda kullanılmamalıdır.

Saturasyon ve parlaklık durumunun bir arada görünmesine ( Brilliance ) Pırıltı, çok parıldama diyoruz.

  1. Renklerin CHROMA Ya da KROMATİK kalitesi hue ve saturasyonu bir arada anlatmak için kullanılır.

 

 

TON

Hue boyalarını saptamak için kullanılır. Kırmızının çeşitleri, yeşilin çeşitleri vs. Bu terim renklerin ışıklılığı anlamında kullanılmaktadır. Örneğin; “Renklerin hue göre sıcak – soğuk tonalitesi” gibi. Ton değerleri, ton relasyonları gibi terimler renklerin ışıklılık durumları anlamında kullanılmıştır.

Örneğin; COROT “Önce desen sonra ton en son olarak renkler” Tümcesini kullanırken desenden sonra siyah – beyaz çalışma yapmanın zorunlu olduğunu anlatmak istemiştir. Burada COROT’un amacı sanatçıya şu yönde ipucu vermektir; “önce desen çizilmeli, sonra renkler- genel anlamda onların ışıklılık durumları göz önüne alınarak konulmalı ve saturasyon arama soğuk – sıcak tonaliteden, yığınlık gibi özellikler üzerinde çalışılmalı” demek istemiştir.

Herbert Read “Sanatın Anlamı” adlı kitabında ton üzerine şunları yazmaktadır; TON sözcüğü birçok sanatlarda kullanılır. Her halde ilk kez müzikte kullanıldı. “ Modern Painters” isimli eserinde Ruskin, resimde ton anlamını açıklamaya çalıştı; “Ton sözcüğünden iki şey anlarım; teki, nesnelerin maddeleri ve aralarındaki uzaklığa göre değişen koyulukları bakımından birbirleriyle olan bağlantıları ve tam rölyefleri, birde gölgelerin resmin esas ışığıyla olan mükemmel bağlantısı. İkincisi aynı ışığın sadece değişik dereceleri gibi görünecek şekilde gölgelerin renkleri ve ışıkların rengi arasında tam bir bağıntı kurmak.” Bu tanım pek açık değil, belki de konuyu teknik gelişmesini göstermekle daha iyi anlayabilir ve açıklayabiliriz. Üç boyutlu kütleyi sınırlarla göstermek probleminden sonra kütleyi ışıkla vermek problemi ortaya çıktı. Çizgi bir soyutlaştırmadır; Eşyanın görsel görünüşünü vermez, çizgi görünüşü sadece sınırları ile belirler. Çizgi (en çok kalınlaşıp incelerek) bir nesnenin ışığını sezdirebilir. Fakat aslında çizgi maddenin objektif gerçeği diyebileceğimiz şeyle ilgilenir. Işık akıcıdır; kuvvetinin derecesiyle yansıma açısının aynı kalmayan, değişen bir olayıdır. Bu yüzden ışık çizgi gibi statik ve kesin bir araçla gösterilemez. Böylece gölgeleme konusuna gireriz. Işık en açık beyaz ve en koyu siyah ortasında bir derecelendirme ile gösterilebilir. Renk kullanıldığında da ışığın gerçek olarak gösterilebilmesi için bir miktar siyah rengin ışığın parlaklığını emmesi ve böylece gölge kontrastını vermesi gerekir. Işık, Matisse’nin resimlerindeki gibi saf renklerin duygulu sıralamasıyla şematik olarak da gösterilebilir.  

Bu dereceli gölgelemeyle üç ayrı özellik gösterilebilir.

  1. Tek renk ya da kütle alanından ışıktan gölgeye geçişle,
  2. Monoterom bir resimde çeşitli renklerin nötrden uzaklaşmalarına göre değişen şiddet dereceleriyle,
  3. Resimdeki esas ışığa göre koyuluk, açıklığın derecelenmesiyle. ( Bu bağıntı resmin bütünü göz önünde bulundurularak kurulacaktır.)

Gölge: Bazen hue anlamında, çoğu kez de parlaklığın saturasyonunun dereceleri anlamında kullanılır.

Ostwald renk sisteminde gölge; maksimum saturasyon ve parlaklığın üzerindeki siyahlık derecesini anlatır.  

Tint: Sözlük anlamı; renk çeşidi, hafif renk, hafif renk vermek, hafif boyamak demektir. Düşük derecedeki saturasyonlarda açık hue görünümlerini anlatır. Özellikle beyaza kaçan küçük derecedeki pigmentasyonlarda. (Boya karışımlarında)

INTENSITY: (Keskinlik, şiddet, kuvvet )

Bilim adamları tarafından renklerin aydınlatma gücü anlamında kullanılır. Bu sözcük, sanat sözlüğünde değişik anlamlarda kullanılmıştır. Bir rengi tahrik eden (onu shine eden ) kontrast diğer bir renk yan yana geldiği zaman bu iki rengin keskinliği artar. TİZİANO’ ya göre renkçi bir ressam, Venedik kırmızısına intesty ve vermilon parlaklığı verebilmelidir. Açık yüzey üzerinde yapılan ince glaseler ( perolilamak )  o yüzey yüksek derecede indensity ( keskinlik ) kazandırabilir. Buna göre siyah bir yüzeyin keskinliğinden söz etmek olanaklıdır. Keskinliği yüksek siyah yüzey, daha karanlık ve derin bir görünüm verir.

KOMPLEMENTERLER ( TAMAMLAYICILAR )

Hue çemberinde komplementer renkler birbirinden en uzak duran renklerdir. Ancak, hue çemberindeki renklerin şu sırayı izlemesi gerekir. Turuncu, kırmızı ile sarı arasında; mor kırmızı ile mavi arasında ve ana renkler kırmızı, sarı, mavi sıralamasıyla. Bu düzene uygun olarak seçilen komplementerler yan yana geldiğinde, birbirlerine en yüksek derecede karşıttırlar. Bu durumda rengin kapladığı yüzeyler tekrar edilirse şiddetini daha da arttırır. Fizik biliminde komplementeri değişik olan hue çemberi pigment teorisine uymaz.    

 

 

 

                                                                                                                                   

Örneğin: RENGİN;

 

  1. Gün ışığında yeşil görünen iki ayrı kumaş parçası, yapay ışık altında yeşil ve kahverengi olarak algılanabilir. Çünkü elektrik ışığında mavi ışınlar yetersizdir.
  2. Pembe, eflatun ve açık maviye boyanmış üç kareyi yan yana birleştirdiğinizde, eflatunun mavi ile bitiştiği çizgiye yakın olan kısımlar pembemsi olarak; pembenin eflatun ile birleştiği yer ise mavimtırak olarak algılanır.

 

 

  1. Renkli bir posterde (duvar reklamı ) kırmızı harfler, mavi ve yeşilin önünde görülür. Çünkü kırmızının dalga boyu uzun olup görüntüyü maviye göre retina tabakasının arkasına düşürür.

 

  Not: Retinanın A ve B noktalarına uzaklığı gözdeki astigmatizme göre değişir.

Theodore FECHNER’in (1834-1887 ) psikolojik renklerle ilgilenmesi experimental (Deneysel ) estetik çalışmalarıyla başlamıştır.

SOĞUK VE SICAK RENKLER

Görsel Sanatlar sözlüğünde sıcak renkler, renk çemberinin turuncu, en soğuk renkler ise aynı çemberin mavi- yeşil bölümünde bulunmaktadır. Soğuk ve sıcağın dereceleri ise saturasyondan (rengin aralığı ) çok renge göre değişmektedir.

Ağırlık: Koyu renkler ağır; açık renkler hafif olarak algılanırlar.

Alan: Işıklı objeler, ışıksız objelerden daha büyük görülür ya da ters algılanır. Kandinsky’ye göre yuvarlak sarı çemberler dışa doğru açılan, mavi çemberler merkeze doğru küçülen bir algı yaratırlar.

Deneysel psikolojinin xx. Yüzyılda renk üzerine çalışmaları ise renk “ seçmelerin psikolojik anlamları “ alanında olmuştur. Ve bu çalışmaları çağdaş psikologlar sürdürmektedir.

1941’de H.İ. Eysenek bu konudaki çalışmalarda elde edilen sonuçların sübjektif olduğunu ileri sürer. 1965 yazında “The Journal Of Aestetics and Art Critism “ adlı sanat eleştiri dergisinde  “ Uluslararası Renk Komitesi “ Tarafından yapılan açıklama ise şöyledir; “Bugüne dek renklerin insanları psikolojik olarak nasıl etkilediğini anlatan bilimsel çalışmalar, deneysel Determination’a ( karar ) ancak bir başlangıç sayılabilir.”

Günlük yaşantımızda rengi objelerle ilgili bir öge olarak düşünmekteyiz. Objeler ise, çoğu kez gelişi güzel renklendirilmişlerdir. Ayrıca sanat uğraşısı olmayan bir insan objelerin renklerini her süre anımsayamaz. Sanat tarihinin büyük bir bölümünde de renklerin; biçimleri, üç boyutlu olarak algılanmakta, yardımcı bir öğe ( Unsur ) ya da dekoratif ek olarak kullanıldığını görüyoruz. Leonardo Da Vinci, Yaşadığı çağın genel renk estetiğini şu sözlerle açıklamaktadır; “ Resimde, heykelde, tüm biçimsel sanatlarda en önemli öğe desendir. Çizgiye parlak görünüm veren renk, bu cazibenin ancak bir bölümüdür.

Çağdaş resim ve moda anlayışının tam tersine renk, resmin yapısını, desenini oluşturmaktadır. Sanat eylemlerinde desenden çok renk sorun yaratmaktadır.

Fiziksel öğeler ele alınınca renkler, gün ışığında bütün dalga boyları ile algılanmaktadır. Objeler ışığı yansıtır (reflection ), ya da ışığı yutarlar (absorbe ). Objelerin çoğu, üzerlerine gelen ışıkların büyük bir bölümünü bize transfer ederler. Tüm dalga boylarını bize aktaran objelere, renksiz objeler diyoruz. (Natürel ) siyah, beyaz, gri vb.

Newton, beyaz ışığı prizmadan geçirmiş ve renk dalgalarını tekrar birleştirerek “beyaz “ ışık elde etmiştir. Spetcrum’da (Tayf ) görülen herhangi bir renk; kırmızı, yeşil ve maviden değişik miktarda ışıklarla birleştirilebilir. Şu halde bu fiziksel teoriye göre kırmızı, yeşil ve mavi ana renklerdir. Bu ana renklerden hiçbiri diğer iki renkle birleşmez. Tayf ya da görüntü renklerinin bazıları diğer iki renkle birleşir. Birbirinden farklı iki renk; mavi ile sarı birleştiğinde beyaz ışık oluşturan renkler, sözünü ettiğimiz teoriye göre komlementerlerdir. Bunu başka biçimde, daha basitleştirerek açıklayalım. Göz yapısı gereği beyaz da (ışıkta ) dinlenir. Renkler gözü yorar. Örneğin: sürekli kırmızı renge bakan göz yorulur. “Beyaz’a “ atlayarak dinlenmek ister. Yapısı gereği kırmızıyı yeşil renkle bütünleyerek ( ya da karıştırarak ) Beyaz’a tamamlar. Gözün bu fiziksel eyleminin sonucuna komplementer ( tamamlayıcı ) olay denir.

ADDİTİVE KARIŞIM ( katma, ekleme ):

Kromatik (renkli ) ışınlar birleştirildiği zaman, bu iki rengin dalga boyunun ortalamasına yakın olan bir renk ortaya çıkar. Buna “ additive “ karışım denir.

SUBTRAKTİVE KARIŞIM ( ÇIKARMA ) :

Karışım sonunda yansıyan ışık miktarı, bu renklerin dalga boyları, ayrı ayrı çıkarmış oldukları Işık miktarından az olursa buna “Subtraktive” karışım diyoruz. Şu halde, gereksiz yerde renk karışımı yapmak, renkçi bir sanatçının anlayışına ters düşer. POINTILISTE’lerde ( Noktacı, nokta ile resim yapan ) olduğu gibi; Burada renklerin ayrı ayrı göze yansıması söz konusudur. Bu durumda bir renk diğerinin içine girer. Buna VİBAASTİON ( titreşim ) diyoruz. Bu durumda resme VİTALİTE ( canlılık ) kazandırır.

Subtraktive karışımda ana renkleri siyah, beyaz ve grinin dışında kalan; birbiriyle karıştığı zaman üçüncü bir rengi oluşturmayan, fakat diğer renklerle karıştığı zaman Huenin bütün olasılıklarını çıkarabilen renklerdir. Renkli fotoğrafçılıkta kullanılan bu üç renk: Pembe ( Mağneta pembesi ), sarı ve mavidir. (cyan mavisi )

SİMULTANE (Yanılgı, yalancı) KONTRAST

( Yüksek ve alçak dereceli saturasyonların yan yana gelişi. ) Burada rengin aralık derecesi, arka plandaki renkler ya da karşıt olan renklerin birleşme biçimlerine bağlıdır. Simultane karşıtlıklarda, Complementer-hue ( tamamlayıcı ) renk aralığı daha yüksek olup şiddetli görünürler. Yüksek derecedeki parlaklık karşıtlıkları, renklerin karşıtlıklarının derecelerini arttırmaz azaltır. Bu bakımdan renk sanatçıları ile renk aralığı sanatçıları kullandıkları renk yönünden birbirlerinden ayrılırlar. Renk sanatçılarının paletleri daha zengin, renk aralığı sanatçılarının  paletleri ise yüksek ve alçak parlaklık (koyu-açık gibi ) veren renklerle doludur.

Aşağıdaki karşıtlık prensipleri bazı boşluk ( mekân ) faktörleri tarafından hafifletilmiştir.

  • Geniş boşluklar parlak renk aralıkları görünümündedirler. Ancak; küçük, parlak bir alan geniş ve koyu bir çevrede, fonu karşıtlık oluşturmayan aynı küçüklükteki bir alandan daha parlak görünür.
  • Karşıt olan bölge grif bir şekilde birbirine girmişse canlılık azalır, yani yanıltıcı karşıtlığın etkisi azalır.
  • Parlaklık ve renk aralığı keskin konturlarla ya da özellikle tanınabilen objeler halinde görülürse daha etkili olurlar ( Geştald’a göre ).

 

Aynı renk aralığında iki yeşil; biri koyu fon ( kahverengi ) üzerinde

Daha karşıt yani açık görünür. Bu durum koyu kırmızı ve pembe

Renklerin yeşil fon üzerinde uygulanmasında da izlenebilir. Pembenin

Renk derecesi yeşil fon üzerinde daha da yüksektir.

DENEYLER

  1. Simultane karşıtlık ( yanılgı karşıtlığı ):

Siyah bir fon üzerinde biri kırmızı, öteki beyaz iki daire alınır.

Kırmızı daire üzerine bir dakika süre ile bakılır. Gözün bir nokta

Üzerinde bu süreyi tamamlayamadığını hemen fark ederiz.

Kısa bir süre sonra bu kırmızı daire üzerinde yarım ay görürüz.

Yarım ayın periyodik bir şekilde sağdan-sola, soldan-sağa hareket

Ettiğini gözleriz. ( Bu deneyi garanti etmek için kırmızı dairenin

Ortasına bir nokta koymalıdır. ) Ve birden gözümüzü kırmızı

Dairenin üzerinden kaydırıp, beyaz dairenin üzerindeki noktaya

Baktığımız zaman yeşil, mavi-yeşil renkler görürüz. Gördüğümüz

Yeşil, kırmızının; mavi-yeşil de turuncunun kontrasıdır. Bu olaya

Simultane= Yanılgı karşıtlığı diyoruz.

 

 

 

 

  1. Dönen karşıtlık:

İki siyah kare alalım. Bu iki siyah kare üzerine beyaz kareler yerleştirerek birini sağa, ötekini sol tarafa koyalım. Soldaki karenin üzerine 3x3 biçiminde dokuz adet turuncu daire yerleştirelim. Bir süre turuncu dairelerin bulunduğu kareye bakalım. Sonra gözümüzü birden bire sağdaki kareye kaydıralım. Sağdaki kareye baktığımızda turuncunun karşıtı olan maviyi görürüz.

Aynı şeyin tersini yaptığınızda da bu kez de mavinin karşıtı olan turuncuyu görürüz.

Buna “iki defa tersine dönen karşıtlık denir.

 

 

Açıklama: Bir teori yukarıdaki olayları şöyle açıklamaktadır. İnsan gözünün retina tabakası üzerindeki sinirler doğal olarak kırmızı, sarı, mavi de reaksiyon gösterirler. Bu renkler de diğer renkleri oluştururlar. Eğer insan kırmızı renge bakarsa retina tabakasındaki kırmızıya hassas bölümler yorulur. Ve göz beyaza kaymak ister. ( bu kural sarı ve mavi renkler için de geçerlidir.) Kırmızıya hassas bölümler yorulunca, göz doğal olarak reaksiyon gösterdiği sarı ve maviyi arar. Bu arayışta oluşan karışım yeşildir. Yeşilde kırmızının karşıtıdır ( tamamlayıcısı ) bir renktir.

Yanılgı karşıtlığı bize şunu ispat eder ki; anormal olmayan bir göz, renk yanılgılarına karşı daha fazla fonksiyonunu yerine getirir. Ve renkler karşısında kendini güvensiz hisseder.  Bu aynı zamanda renk araştırmaları yapmamış ve renk teorilerinden habersiz bir göz için de geçerlidir.

Kimse renklerin kendi doğal değişikliklerinden bağımsız olduğunu henüz belgeleyememiştir. Belki ışık bu doğal değişikliği etkileyebilir ama bunu da kimse gösterememiştir daha.

  1. Üç değişik kırmızı rengi beyaz bir fonda gözlediğimiz zaman tek kırmızıymış gibi görünür. Kırmızı fonda gözlenirse farklılığı ( renklilik ve ışıklılık ) hemen ortaya çıkar. Bu üç renkten bir tanesi fon olarak alır; sözü edilen üç kırmızı rengi o fonda gözlersek sanki iki kırmızı renk varmış gibi görünür. Bu deneyi kırmızı ve turuncuyla da yapmak olanaklıdır.

Bu olay açık rengi açık fon, koyu rengi koyu fon üzerinde gözleyerek tekrar edilebilir. Bütün bunlara karşın kendi özelliklerini korurlar.

  1. Birbirine benzemeyen renklerin, ( ara renklerin ) renk değerleri, açık koyuluk ilişkileri aynı fonda net görünür. Analizlerini yaparak mukayese etmek gerekir.
  2. İki değişik renk aynı fon üzerinde eşit görünürler.
  3. Bir renk değişik fonlar üzerinde değişik etkiler yapar.( renklilik ve ışıklılık yönünden )

Bu deneyler daha da çoğaltılabilir. Ancak sanat eğitimi gören öğrencilerin bu deneyleri kendi başlarına sık sık yapmaları ve renk sorununu uygulama içinde çözmeleri en sağlıklı yoldur.

RENK ARMONİSİ

  Renk armonisi ile ilgili çalışmalar1939 yılında başlamıştır. Michael Eugene “Cheuv eue Armoni ve Kontrastları” isimli yapıtında; kontrast ve analagous ( benzer, aynı guruptan renkler ) renk armonileri iki değişik renk düzeninden sözeder. Bir sanat eleştirmeni olan Marles Blanc (1867 ) resim ve gravürün grameri ve Delaxroix’in (1864 ) armonilerinin matematiksel olarak elde edilişi isimli yazıları uygulama alanında sanatçıların dikkatini çekmiş olup yine de matematiksel bir çözüm bulunamamıştır. Bundan sonra sırasıyla Amerikalı Ogden Rood “Modern Ciomatics” David Şutter “Les Phenomenes de la Vision” adlı eserinde “Sanat eserlerindeki  armoninin öğrenilmesi, müzikteki armoniyi öğrenmeye benzer” biçimdeki sözleri konuya bilimsel açıdan yaklaşımları susturmuştur. Bugüne dek bu estetik kaliteyi ölçecek ve kurumsal hale getirecek bir sanatçı da çıkmamıştır. Çağdaş sanatçılar armoniyi bir duyarlılık sorunu olarak ele alırlar. Bugün 7500 ( yedibinbeşyüz ) rengi ayrı ayrı isimlendirmiş olan Amerikan Uluslararası Renk Komitesi bile bu konuda bir formül vermekten çekinmektedir.

Renk duyulur, algılanır. Onun düzenlenmesi ise sanatçının kültürel, toplumsal, ekonomik, politik ve jeoğrafik çevresi ile yakından ilgisi olup, onların şuuraltı dünyasına göre değişir.

RENK GRUPLARI

Renkleri sistematik olarak gruplandırmada üç metot kullanılmıştır.

  1. Renkleri karıştırarak elde etmek ve elde edilen renkleri hue ( Renk derecelendirmesi, nüans ) çemberine dizmek.
  2. Birkaç ana rengi fotoğrafçılıkta kullanılan üç ana renkle birleştirmek yoluyla oluşan grup.
  3. Renkleri renk aralığı durumuna göre gruplandırarak “ Munsell Clour Sistem” denilen ( 1200 örneği bir arada gösteren kitap ) bir renk atlası elde etmek.

sanat bilgi sayfası